Sporun tanımı değişir mi?


Değişen ve gelişen yayıncılık teknolojilerinin etkilediği alanlardan biri de spor oldu. Asırlardır vücut kaslarıyla beyin fonksiyonlarının uyumunu sağlayan spor, yeni mobil oyunların bir ekonomik sektör olarak kendini göstermeye başlamasıyla yeni bir tanıma bürünür mü?

Esasında spor ile oyun arasındaki farkı baştan belirtmek gerekir. Herhangi bir araç sayesinde eğlence amaçlı oynadığımız oyun ile insan bedenini ve ruhunu belli bir sistematik eğitime tabi tutan spor arasında elbette farklar var.

Spor yayıncılığını konuşurken bu farkı bir kenara not ederek devam etmeliyiz. Yine de spor dünyasının bu konudaki görüşlerine yer veren bir dosya röportaj hazırladık.

Spor yayıncılığıyla ilgili Türkiye’de ve dünyada mercek altına alınması gereken birçok konu var. Özellikle spor programlarının formatları Türkiye’de ciddî bir tartışma konusu. Marcus Berk’in eleştirisi etrafında düşünürsek, maç özetlerinden pozisyon yorumlarına, hakem eleştirilerinden takım yorumculuğu ve muhabirliğine kadar, spor yayıncılarının çözmesi gereken konular güncelliğini hala koruyor.

VAR sisteminin futbol yayıncılığına getirdiği olumlu olumsuz yeniliklerin ötesinde futbolun ve hakemin ve sporun insanîliği konusunu da akılda tutmakta fayda var. Makine itmenin şiddetini ölçebilir mi? Bir pozisyonda ihtimaller ve olasılıklar kadar insan duyguları da önemli değil mi? Hakemleri, aslanın önüne atılan birer Collezium savaşçısına dönüştürmek ne kadar anlamlı? Fanatik grupların sosyal medyada linç kampanyaları başlatmasına neden olan herkes elini taşın altına koymak zorunda. Futbolu mahalledeki çocukların kaynaştığı bir spor olmaktan çıkarıp kitlesel bir şiddet kaynağına dönüştüren süreçte elbette medya profesyonellerinin de üstüne düşeni alması gerekiyor. Durum böyleyken, bizimkiler-ötekiler ayrımından uzak spor yayıncılığı yapan kişi ve markaları desteklemek de kamusal ve toplumsal anlamda hepimizin görevi olsa gerek. Öte yandan, geleneksel sporlarımızı yeni yayıncılık formatları içerisinde kitlelere ulaştırma yöntemlerini geliştirmek ortak aklın bakış açısında kendine yer bulmalı. “Herkes bunu izliyor” diyerek ekranlarımızı futbolun hegemonyasına bırakacak mıyız, yoksa sporu bir kültür imkânı olarak görüp tüm spor dallarının yer bulduğu spor ekranları mı oluşturacağız?

Türkiye’nin dünya arenasında en başarılı olduğu (güreş, halter, boks, okçuluk, voleybol vb.) spor dalları için altyapı desteği ne kadar önemliyse medya desteği de o derece önem arz etmektedir.

Yeni nesil teknolojilerin yeni izleme alışkanlıkları oluşturduğu gerçeğinden hareketle, spor yayıncılığının geleceğini ekran formatları üzerinden de düşünmemiz gerekiyor. Dikkat edilirse haber merkezlerindeki pr uzmanlarının oranı muhabir seviyesine yaklaşıyor. “İçerik kraldır” yorumu gücünü koruyor olsa da “Sunum içerikten önemlidir” diye düşünen yayıncılık formatları da gücünü artırıyor. Dizileri ileri sardırarak izleyen yeni kuşak izleyici profilinin 90 dakika süren bir maçı nasıl izleyeceğini hep birlikte göreceğiz. Günümüzde dizi yapımcılarının online sosyal medya etkileşimleri doğrultusunda senaryoya müdahale etme hakkını kendinde gördüğü bir yayıncılık dünyası içindeyiz nihayetinde.

“Oyun mu spor mu?” tartışmalarından E spor kafelerine evrilen dönüşüm sürecinde, kendisini demode hissetmek istemeyen her yayıncının, “E spor spor mudur?” sorusuna nitelikli bir yanıt bulması gerekiyor. Bu cevap, spor ekranlarında mobil oyunların hangi formatla ve hangi yüzdelik dilimle yer alması gerektiğini de belirleyecek.

Evet, sporun tanımı değişmeyecek ama spor yayıncılığı eğlence endüstrisinin yeni bir dayatmasına muhatap olacak, bu kesin. Bu noktada “İzleyici kendi istediği yayını mı izler, yoksa kendisine sunulanı mı?” Bu soruya yeni ve güçlü cevaplar üretmek gerekiyor.

Ocak 2020’de yayınlanacak 9. sayımızın konusu: “Radyo; Dün, Bugün, Yarın”. Makale için son başvuru tarihi: 01 Kasım 2019.

Yeni sayılarda görüşmek dileğiyle.

Erkan DURDU